Konuya ilgisi olanlar için mutlaka okunması gereken bir eser. Türkiye tarihini anlamak için mutlaka Ortadoğu tarihini anlamak gerekir.
Kitap notlarım;
- Moğolların Bağdat’ı yağmalaması esnasında iki yüz ile sekiz yüz bin arasında insan hayatını kaybetmiştir. Keza İran’ın önemli kentlerinden bir olan Nişabur, bir Moğol komutanının “ kedileri ve köpekleri bile canlı bırakmayın” şeklindeki emri sebebiyle bir daha kendini toparlayamamıştır.
- “On derviş bir kilimde uyur, iki padişah bir kıtaya sığmaz” SADİ
- Afyon savaşlarından sonra Osmanlı imparatorluğu Çin ve Hindistan ile birlikte en büyük üç afyon üreticisinden biri haline geldi.
- Batı Arabistan’ın kahve ticaretindeki önemi Yemen’deki bir liman şehrinin “Moka” isminde de görülebilir.
- Modern devlet vatandaşların toplumsal gücünü seferber etmede önceki devlet biçimlerinden çok daha etkin bir araçtır. Bu yüzden ayakta kalmak isteyen her siyasi hareket politikalarını meşrulaştırmak için hangi dili kullanırsa kullansın modern dünyanın yöntemlerine bir şekilde adapte olmak zorundadır.
- Bugünkü Ortadoğu’da evliliklerin medeni hukuka göre gerçekleştiği sadece iki devlet vardır. Türkiye ve Lübnan.
- 1860 ve 1870’lerde iki milyondan fazla Çerkez, Çeçen, Boşnak ve Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan Müslümanı imparatorluğa göç etti. Osmanlı bu göçmenleri imparatorluğun çeşitli yerlerine dağıttı.
- Osmanlı 1. Dünya savaşında yaklaşık 5 milyon vatandaşını kaybetti. Ölenlerin 5’te 4’ü muharip değildi.
- Ürdün devleti 1921’de toplanan Kahire konferansında kuruldu. İngiliz sömürge bakanı olarak konferansa başkanlık eden Winston Churchill daha sonra “Ürdün’ü bir pazar günü öğleden sonra tek bir kalem darbesiyle yarattım” diye böbürlenecekti.
- Hem Mustafa Kemal hem Rıza Şah iflah olmaz birer batıcıdırlar. Örneğin İslamcı modernistler gibi İslam ile batılı fikirler arasında bir uzlaşma yakalamaya çalışmak yerine toplumlarına doğrudan bir batı deneyiminin aktarılmasına dayanan bir modernlik modelini dayattılar.
- Mustafa Kemal ve Rıza Şah’ın kıyafetle ilgili düzenlemeler yapmalarının sebebi bunu yapabiliyor olmalarıdır. Kıyafet gibi en kişisel nitelikteki tercihlerden birine doğrudan müdahale ederek devletin vatandaşlarını sindirme konusunda ne kadar muktedir olduğunu gösteriyorlardı.
- Dilde “arınma” hareketinin başlatıldığı 1932’de yazı dili olarak Türkçe sözcüklerin yüzde 60-65 ‘i yabancı kökenli idi. Bugün bu oran yüzde 20-25’e inmiş durumda.
- Dünya savaşından önce Ortadoğu’da tam bağımsız sadece beş devlet vardı. Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Umman ve Irak.
- 1945’ten 1960’ların sonuna kadar ABD dünyanın rakipsiz ekonomik gücüydü. ABD doları güçlüydü ve ABD hükümeti doların diğer hükümetler tarafından resmi olarak sabitlenmiş bir altın rezervi karşılığında alınıp satılabilmesini garanti ediyordu.
- 1940’larda bile Mısır’ın %40’ı yabancılardan oluşuyordu. Bu yabancılar arasında Yunanlılar, İtalyanlar, Suriyeliler, Maltalılar ve Yahudiler vardı. 1950’lerin başında Bağdat ta en büyük yekpare grup Yahudilerdi.
- İktisatçılar petrol ve benzeri kaynaklardan elde edilen gelirleri “rant” olarak adlandırır. ortadoğu
- İdeolojik açıdan İsrailliler kendi davalarını ABD’ye iyi anlattılar ve İsrail’i bölgede ABD değerlerini içinde barındıran tek demokrasi olarak sundular. Stratejik açıdan ABD çoğu zaman İsrail’i bölgede Sovyet nüfusunun yayılmasına karşı mücadelede kendisinin vekili olarak gördü. İç politikadaysa ABD başkanları ve kongre üyeleri kendilerini İsrail’in destekçisi olarak göstererek Yahudilerin desteğini almaya çalıştılar.
- Arap nüfusunun yoğun olduğu Ortadoğu bölgeleri toplu gıda ithalatına dünyadaki diğer birçok bölgeden daha bağımlıdır. Tek başına Mısır dünyanın en büyük buğday ithalatçısıdır.
- Suriye büyük ihtimalle kâğıt üzerinde bir devlet olarak kalmaya devam edecek, ancak gerçek iktidar hükümetle kendi topraklarında egemen olan rakip çeteler arasında bölünecektir.
- IŞİD militanları gökten zembille inmediler. Köhnemiş bir medeniyetten kalan çürümüş bir enkazın içinden çıktılar. ortadoğu tarihi
- Mezopotamya sözcüğü “nehirler arası” anlamındaki Yunanca sözcükten gelir. Tıpkı hipopotamın Yunanca “nehir atı” anlamına gelmesi gibi.
- Halifeler zamanla eskiden Sasani şahları tarafından kullanılan “Tanrının yeryüzündeki gölgesi” unvanını bile kullanmaya başladılar.