- Elimizde Osmanlı İmparatorluğunun nüfusuna ilişkin güvenilir tahminler bulunmuyor ama 25 milyon kadar olduğu tahmin ediliyor. Böylesine geniş bir alan (3 milyon metrekare) için, bu çok düşük bir rakamdır.
- Osmanlıda ulusal hasılanın merkezi yönetime vergi şeklinde giden kısmı %3’ü aşmıyordu. Bunun kısmen açıklaması, imparatorluğun büyük ölçüde âdem-i merkeziyetçi bir yapıya sahip olması ve eyalet hazinelerinin, vergi gelirinin büyük kısmının eyalet yönetiminin masraflarını karşılamada kullanmasıydı.
- Loncalar bir çırağın kalfa ve sonunda bir usta haline gelebildiği katı bir hiyerarşik sistem sayesinde disiplin ve standardı muhafaza ediyorlardı. Loncalar genellikle yeni ürünleri ve yeni üretim yöntemlerini kuşkuyla karşılıyorlardı.
- 19. yy boyunca önce Balkanlarda sonra da Asya’daki eyaletlerde milliyetçiliğin gelişmesi, Osmanlı Devletinin yıkılmasında en önemli etken olacaktı.
- Yunanistan’ın çok küçük bir devlet olmasının ve Yunan milliyetçilerinin tasarladığına hiç benzememesinin tek nedeni, İngiltere, Fransa ve Avusturya’nın uysal bir Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’nın nüfusu altındaki güçlü bir Yunanistan’a tercih etmiş olmalarıydı.
- Osmanlı devleti resmi olarak aykırı Müslümanlara karşı Hristiyanlara olduğundan çok daha sert müdahale ediyordu.
- Vaka-i Hayriye’nin arkasında 15. yy’dan beri yeniçerilerle yakından ilişkisi olan Bektaşi tarikatı resmen kapatıldı. Tekkelerin çoğu yıkıldı ve geriye kalanları Sünni Nakşibendi tarikatının denetimine verildi.
- Sultan Abdulaziz’ in 1867’de Fransa ve İngiltere’ye yapmış olduğu seyahat görülmemiş türdendi: ilk kez bir Osmanlı hükümdarı barışçıl amaçlarla Osmanlı toprağına ayak basıyordu.
- Abdulhamit’in en büyük zayıflığı, kendi geliştirdiği eğitim kurumlarından çıkmış yeni bürokrat ve subay kuşaklarına, yani Osmanlı aydın zümresine sadakat aşılayamamış olmasıydı. İmparatorluğun diğer kısımlarının muhafaza etmede başarılı olduğu öne sürülse de kendi hizmetindekileri yönlendirmede ve onlara ulaşılacak bir amaç sunmada tamamıyla başarısız kalmıştı.
- Jön Türkler, meşrutiyet rejiminin yeniden tesisinin Batı Avrupa’nın liberal devletleri içinde İmparatorluğa itibar ve destek kazandıracağını ummuşlardı.
- Osmanlının Balkan savaşlarında uğradığı kayıp son derece önemliydi. İmparatorluk Avrupa’daki topraklarının neredeyse tamamını, yaklaşık 4 milyon insanın yaşadığı 150 bin kilometrekareden fazla toprağını yitirmişti.
- Enver Paşa’nın etrafındaki fedai subaylar topluluğunun, 1913’te gayri resmi olarak Teşkilat-ı Mahsusa olarak bilindiği anlaşılıyor. Örgüt bu ad altında 1914’te resmileşmiş ve o tarihte Harbiye Nazırı olduğu için doğrudan Enver Paşa’nın denetimine verilmişti.
- 1917’de askere paçavra olmuş giysiler giydiriliyor ve çoğu kez yakın ayak yürüyorlardı. Sivil halk için durum bilhassa Filistin ve Lübnan’da daha kötüydü. Ordunun azami gücü 1916’da 800 bin’ e ulaşmıştı. 1917’de gücü yarıya inmiş ve Ekim 1918’de savaş alanında sadece 100.000 kişi kalmıştı.
- Dünya savaşı sonrasında borçlar Lozan’da imparatorluk üzerinde kurulmuş devletlere pay edildi ve borçların %65’i Türkiye’nin payına düştü. Türkiye son Osmanlı borcunu 1954’te ödedi.
- 1990’ları başında Türkiye’de okur-yazar olmayanları oranı hala %35’in üzerindeydi. Eski yazı 1960’ların ortalarına kadar özel yazışmalar ve günlüklerde kullanılmaya devam etti.
- Türkiye 2. Dünya Savaşında tarafsız kalmayı ve sonuna kadar savaşın dışında olmayı başardı. Ama bunun için ordusunun barışta 120 bin olan asker sayısını 1,5 milyon’ a çıkarmak zorunda kaldı.
- Elektriğe geçişi modernleşmenin bir ölçütü olarak ele alırsak, elektrik şebekesine bağlı köy sayısı 1953 gibi geç bir tarihte 10 idi. Yani Türkiye’deki 40 bin köyün binde 2,5’i.
- Özal ve partisine olan desteğin azalmasının ana nedeni yüksek enflasyon (%80) ve bunun satın alma gücüne olan olumsuz etkisidir. Diğer etken ise hısım ve akraba kayırıcılığı ve yolsuzluklardır.
- Körfez savaşı Türkiye’ye çok pahalıya mâl oldu. Bu zarar kısmen Almanya ve Japonya’nın mali yardımlarıyla telafi edildi ama Özal’ın hayalini kurduğu siyasi kazançlar gerçekleşmedi.