Modern dünyada neredeyse nefes almadan peşinden koştuğumuz para ardından gelmesini umut ettiğimiz mutluluğu bize temin edebilir mi? Göz kamaştıran hayatları ile her gün arz-ı endam edenler gerçekten mutlu mu yoksa mutlu rolü mü yapıyor? Peki, akşam evine ekmek götürmek için bütün gün koşturmak zorunda olan ya da onlar kadar şanslı olmayan işsiz insanlar ne kadar mutlu? Materyalizm altın çağını yaşarken bize sunduğu yüksek hayat standardı ve yaşam konforunun karşılığında bizden neler aldı?
Milattan önce 7. yüzyılda Lidyalılar tarafından icat edilen (bastırılan) paranın tarihi aslında çok daha eskiye dayanıyor. M.Ö. 3000’lerde Sümerler arpayı para olarak kullandı. Mal ve hizmetler arpa ile ödeniyordu. Roma’da ise askerlerin maaşı tuz ile ödeniyordu. Hatta İngilizce maaş anlamındaki “salary” kelimesi Romence tuz kelimesinden geliyor. Fakat bu ürünlerin taşınması ve saklanması zor olduğu için insanoğlu daha kolay taşınan ve bozulmayan kıymetli madenleri kullanarak madeni parayı icat etti. Paranın değeri kullanılan madenin piyasa fiyatının altında kalınca da kâğıt para yani banknota geçiş yaptık. Bununla da yetinmeyerek bugün artık parayı dijitalleştirdik ve fiziksel olarak ortadan kaldırmak için çaba sarf ediyoruz.
Fiziksel durumu ve görünümü ne olursa olsun para (zenginlik) insanlığın avcı – toplayıcı yaşamdan yerleşik hayata geçişinden beri elde etmek için uğruna ömrünü tükettiği bir olgu. Şüphesiz bu koşuşturmanın temel sebebi sürekli bu dünyadaki varlığını ve varlık amacını sorgulayan insanın bu soruya kendince bulduğu cevaplar. İnsanlar, toplumlar ve dinler asırlardır bu sorunun cevabını aramış ve kendince doğru olan cevaba ulaşmak için bir yol haritası çizmiştir. İnsanın varlık sebebinin ne olduğu başka bir yazı konusu. Burada bu soruya materyalist ve pragmatist bakış açısı ile bakıp sorunun cevabını “mutluluk” olarak veren insanları ve bu mutluluğu elde etmede paranın rolünü konuşacağız.
Haz duygusu insanoğlunun sinir sistemine sahip diğer biyolojik canlılar ile beraber sahip olduğu ortak duygularından birisi. Fakat insanları diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden birisi ölümlü olduğunun farkında olması. İşte bu farktan dolayı haz ve mutluluk duygusu bizi diğer canlılardan farklı davranmaya sevk ediyor. Sınırlı bir ömre sahip olduğunu bilen insan bu ömrü mutlu ve huzurlu geçirmek için uğraşıyor. Eşiyle, dostuyla ve ailesi ile sorunsuz bir hayat yaşamak için çabalıyor. Hatta çoğu zaman bunun için o kadar zaman ve emek harcıyor ki mutlu olmaya ve keyif almaya zamanı kalmıyor.
Serotonin insana mutluluk ve canlılık veren bir transmitter (hormon) madde. Yani insanın mutlu olması için bu hormonun yeterli miktarda salgılanması gerekli. Modern tıp bu hormonun salgılanma sürecini detaylı olarak açıklayabiliyor. Hatta son dönemlerde yapılan çalışmalar bu hormonun bağırsaklarda da üretildiğini ortaya çıkardı ki bu da bize yemek yedikten sonra neden mutlu olduğumuzu büyük oranda açıklıyor. Başta yeme içme olmak üzere sahiplik duygusu, başarı, egzersiz gibi birçok şey bu hormonun salgılanmasında etkili. Fakat tüm diğer hormonal aktivitelerde olduğu gibi burada da mutlu oldukça eşik değer yükseliyor ve bir noktadan sonra sıradan şeyler artık bizi mutlu etmemeye başlıyor. İşte tam burada insan çözüm yolu olarak daha fazla istemeye başlıyor ve çağımızın sorunlarından birisi olan hırs ve tamah ortaya çıkıyor.
Mutlu olmak için daha fazla ve daha farklı şeyler isteyen insanoğlu bunları elde edebilmek için de paraya ihtiyaç duyuyor. Fakat deniz suyu içer gibi içtikçe susuyor, susadıkça içiyor. Bir eşiği aşıp mutlu olduktan sonra bunun devamı için diğer eşiği aşmak için tekrar koşuyor. Sonunda mutlak mutluluğun olduğunu düşündüğü bu basamakları hızla çıkıyor ta ki sonunda bir yere varamayacağını anladığı ana kadar. Genellikle hayatının son düzlüğünde bunu fark ettiği için geri kalan ömrünü de zenginlik uğruna ziyan ettiği hayatına üzülerek geçiriyor. Kısacası para anlık haz ve kısa dönemli mutluluklar için fayda sağlıyor fakat sebep olduğu yan etki tıpkı morfin gibi kullananı kendine muhtaç bırakıyor.
Tüm bunların yanı sıra parasızlık çeken insanlar da alt eşiklerine bir türlü ulaşamadıkları için mutsuz oluyorlar. Kendi mutsuzluklarının yanı sıra bakmakla yükümlü olduğu insanların makul isteklerini karşılayamamak onların mutsuzluğunu derinleştiriyor. Bu da yetmezmiş gibi globalleşen dünyada varlıklı insanların sahip oldukları zenginliklere her gün maruz kalarak sıkıntılarını katlıyorlar.
Paranın mutluluk için var olması gerektiği (en azından makul bir miktarda) ortada fakat mutlu olmak için yeterli olmadığı da kesin. Bu durumda iki çıkış yolu var. Birincisi var oluş amacımızı sorgulamak ve farklı bir yol çizmek. İkincisi ise eğer bu yolda gideceksek mutluluk eşiklerini görerek bilinç ve farkındalığımızı yüksek tutmak. Unutmayın ki her ilaç aslında bir zehirdir önemli olan dozudur. Tıpkı para gibi.
1 Pingback