• 1453 yılına kadar Osmanlı hanedanı aslında sadece eşitler arasında birinciydi. Osman ve oğullarının mutlak bir hâkimiyeti söz konusu değildi. Gücü kendileri ile beraber hareket eden akıncı aileleri ile paylaşmaktaydılar ve bunlar Osmanlı ailesinin emir eri değil, silah arkadaşlarıydı.
  • Yüzyıl ortalarına kadar göreve gelen 78 Osmanlı sadrazamının sadece 11 i Türk kökenlidir.

  • Tarihsel süreçlere baktığımız zaman hangi coğrafya ve zaman dilimi olursa olsun, insanların önce kendilerini, sonra ait oldukları cemaatlerin ve en sonunda da çatı vazifesi gören millet gibi grupların çıkarlarını düşündüklerini, bunun eşyanın tabiatı olduğunu unutmayalım.
  • Osmanlı imparatorluğunda ekonomik olarak güçlü olan sınıflar hep bir rant dağıtıcı olarak devlete dönecekler ve optimal Pazar şartlarında para kazanmak yerine devletin dağıttığı iltizam ve ihalelerle zengin olmanın yolunu arayacaklardı.
  • Türkiye %0,1 okuma oranı ile dünyada 86. Sırada yer alıyor. Fransa ve İngiltere %21, Japonya %14.
  • TÜİK e göre kitap milletimizin ihtiyaç listesinde 235. Sırada.
  • Avrupa’nın aksine Osmanlının eksiği ham madde değil iktisadi ve sınai alt yapıdır. İnsan kellelerinden kuleler yapanlar da, imaretlerde aç insanlara aş dağıttıranlar da aynı insanlardır; değişen tek şey dönemin şartlarıdır.
  • Batılıları diğer toplumlardan ayıran ene önemli şeylerden biri de yabancı diyarlara karşı gösterdikleri ilgiydi.
  • İskender’in Bukefalası ile birlikte tarihin en meşhur atlarından biri olan Marengo’nun ( Napolyon’un atı) iskeleti bugün Londra da sergilenmektedir.
  • Yüzyılın ikinci yarısı ile birlikte “padişah anaları” Türk olmayan unsurlardan gelmekteydi.
  • Amasya, Samsun, Tokat, Sivas, Çorum ve Malatya’yı içine alan bölgeye “Rum Beylerbeyliği” adı verilirken aynı anda balkanlarda fethedilen topraklara da “Rumeli” denmesinin sebebi serhattin zamanla batıya kaymasıdır.
  • Araba camlarına çekilen siyah filmlerin yasaklanmasına tepki gösterip hükümete geri adım attıran halkımız, kütüphane eksikliğini bir kere bile gündeme getirmeyi akıl etmiyor. Çünkü zaten kendisi de okumuyor, okuyorsa da bunu kendi imkânlarıyla yapmak zorunda olduğuna çoktan kâni olmuş.
  • Kendi hayatımızda hiçbir yerde uygulamadığımız, uygulamayacağımız kriterleri birbirimize dikte etmekten vazgeçmediğimiz ve modern tabirle “duyar kasmak” ta ısrar ettiğimiz sürece, ülkemizdeki tüm orijinalite potansiyelini yok eden tek tipleşme ve entelektüel çölleşmenin önüne geçmemiz mümkün olmayacaktır.