Antropolojik araştırmalar insanoğlunun yaklaşık iki yüz bin yıldır yeryüzünde olduğunu ortaya koyuyor. Çağdaş insanı tanımlarken kullandığımız homo sapiens ise elli bin yıldır var. Büyük yenilik ve keşiflerle sürekli çağ atlayan insanoğlu Hz. İsa’nın doğumunu milat olarak kabul ettiğimiz takvime göre iki bin yıldır dünyanın kontrolünü iyiden iyiye ele aldı. Sanayi

Çağlar arası geçişlerde keşiflerin ve icatların etkisi yadsınamaz. Tarih öncesi çağlarda ateşin, tekerleğin bulunması gibi pratik hayata direkt etki eden keşifler olmasına karşın yazının icadı insanoğlu için şüphesiz gelmiş geçmiş en büyük buluştur. İnsanların sosyalleşmesi, iletişim ve haberleşmenin yaygınlaşması, medeniyetlerin kurulmasında dönüm noktası M.Ö 3500’lerde bulunduğu tahmin edilen yazı olmuştur. Yazının icadı ile insanlar bilgi, birikim ve tecrübelerini hem çağdaşlarına hem de sonraki nesillere aktarma fırsatı buldular. Sürekli olarak bir yerlerde toplanan bu bilgiler yuvarlanan kartopu etkisi yaparak yüzyıllar boyu birikerek ilerlemeye devam etti ve bugünkü teknolojik devrimlerin temelini oluşturdu. Sanayi

Asya, Afrika ve Avrupa eski dünya kıtaları olarak bilinir. Yapılan arkeolojik kazılar da bizlere ilk yerleşim yerlerinin Mezopotamya, Anadolu ve Güney Avrupa olduğunu göstermiştir. Özellikle Mezopotamya ve Anadolu yazının icat edildiği ve etkin bir biçimde kullanıldığı ilk yerleşim yerlerinden olmanın avantajı ile büyük medeniyetlere beşiklik yapmış, tarihe yön veren topraklar olmuşlardır. Mısır, Hitit, Babil, Sümer ve Roma Medeniyetleri ve bunların devamı olan devletler asırlar boyu hüküm sürdükleri coğrafyalara yön verirken yetiştirdikleri bilim insanları ile de diğer coğrafyalarda yaşayan ve kendilerinden sonra yaşayacak insanlara ilham kaynağı olmuşlardır.

Ortaçağda Avrupa

Asya ve Kuzey Afrika’nın aksine Avrupa milattan sonraki on dört asrı daha karanlık geçirmiş fakat 15. yüzyılın başında uzun deniz yolculuklarına ve okyanus fırtınalarına dayanıklı gemiler yapan Avrupalılar artık Asya’nın ve Afrika’nın zenginliklerine daha kolay erişmiş ve bununla da kalmayıp Amerika ve Avusturalya’yı keşfetmiştir. Buralarda keşfettikleri zenginlikleri ülkelerine getiren bu devletlerde zengin ve sanattan anlayan bir burjuva sınıfı oluştu ki bu zümre ileride Rönesans hareketlerinin başlamasında etkili olmuştur.

Reform ve Rönesans ile birlikte skolastik düşünce yıkılınca ilim meşalesi el değiştirmiş ve artık liderliği Avrupa devletleri almıştır. Asırlar boyu iç savaşlar, toprak kavgaları ve taht mücadeleleri ile uğraşan Avrupa gözünü açmış ve zaten kendi oluşturduğu ortaçağ karanlığından çıkmayı başarmıştır. Tabii ki on beş yüzyıl boyunca Avrupa’da kökleşen Hristiyanlık ve onun yozlaşmış olan kurumları sahip oldukları imtiyazları ve gücü kaybetmemek adına ciddi bir direniş göstermiştir. Her fırsatta ülkelerin hem iç hem de dış işlerine karışan Papalık menfaati doğrultusunda savaşlar çıkarmış, devletler yıkıp kurmuş hatta topladığı ordular ile Müslüman coğrafyalarda kan dökmüştür. SANAYİ

Ortaçağda Anadolu

Bu dönemlerde Anadolu Türklerin batıya göç etmesi ve İslamiyet’i kabul etmesi ile beraber birbiri ardına kurulup yıkılan imparatorluklara ev sahipliği yapmaktaydı. Çok iyi savaşçı olan ve devlet örgütlenmesini çok iyi bilen Türkler daha uzun süredir Anadolu’da olan Araplar, Farslar ve Kürtleri bir çatı altında birleştirip devletler kurmayı başarmıştır.

Tamamı monarşi ile yönetilen bu devletlerde üretim büyük oranda tarım ve hayvancılığa dayanıyordu. Nüfusun çok büyük bölümünün kırsal alanda yaşadığı bu tarım toplumlarında ticaret ve zanaat kentlerde yaşayan ve önemli bir kısmı gayrimüslim olan insanların elindeydi. Kişisel mülkiyetin olmadığı, her şeyin sahibinin Sultan olduğu bu ülkelerde devlet teşkilatlanması da bu anlayışa göre yapılmıştı. Halk barış zamanı kendisine tahsis edilen toprağı ekip biçmek ve vergi vermekle, savaş zamanı ise asker olarak orduda savaşmakla mesuldü.

Küçük Asya anlamına gelen Anadolu üzerinde yaşayan milletlerin kültürü ve bunların benimsediği dinlerin birleşiminden oluşan çok zengin bir mozaiktir. Farklı dinlerden ve ırklardan insanlar yüzyıllardır bu coğrafyada içi içe yaşıyor. Bu coğrafyayı dünyanın diğer bölgelerinden ayıran temel dinamik budur. Birçok avantajı olsa da bu durum bölgenin ilerlemesi ve kolektif hareket etmesinin önündeki en büyük engeldir. Bir de bu durumun farkında olan batılı devletlerin bölgedeki din, dil, ırk ve mezhep ayrılıklarını mütemadiyen körüklemesi bu ilerleyişte sürekli olarak mehteran takımı gibi iki ileri bir geri adım atılmasına yol açmıştır. Sanayi

Neden Liderlik Kürsüsünden İndik?

Türkler tarih sahnesinde sürekli var olan ve hep Cihan hâkimi olma gayesi ile hareket eden devletler kurmuşlardır. Başta Türkler olmak üzere bu devletleri oluşturan topluluklarda ömürlerini devletlerinin bekası için harcamıştır. Modern dünyada dahi güçlü ve otoriter liderleri seven bu milleti sürekli devlet yıkıp devlet kurmak zorunluluğunda bırakan da bu özellikleri olmuştur zaten. Sorgulama ve eleştirme yeteneğimizi diğer becerilerimize nispeten daha az geliştirmiş olmamız değişim ve dönüşüme yeterince hızlı adapte olmamızı zorlaştırmış ve zorunlu değişimlerde savrulmamıza sebebiyet vermiştir. Sanayi

Yeniyi ve yeniliği çok çabuk kabul edemeyen bir milleti olarak o yıllarda da Avrupa’da meydana gelen bu değişimleri uzun süre göremedik. İnkârı bırakıp kabul ettikten sonra ise doğru ve yerinde adımlar atıp adapte olamadık. Matbaanın gelişi bile yerel sebeplerden ötürü bir asır ertelendi. Tarih kitaplarında yazan reformist politikalara baktığımızda neredeyse tamamının şekli olduğu öze inilemediği görülüyor. Monarşinin bu reformları kendine tehdit olarak görmesi ve okuma yazma seviyesi düşük olan tebaanın (19. YY da yüzde 10 civarı) değişiklik yanlısı olmaması da bu politikaların uygulanmasını geciktirmiştir. Sanayi

Tarih üzerinde konuşurken her zaman temkinli davranmalı, çağın şartlarını ve yaşananları mutlak bir doğrulukta bilmediğimizi asla aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu durum özellikle tarihin kısa bir aralığı üzerinde yorum yaparken dikkat edeceğimiz bir husus olmalı. Fakat geniş bir açı ile genel perspektif üzerinden tahlil yaparken genel geçer doğrular ve istatistikler bize doğruyu bulmamızda güvenilir bir kaynak olarak yardımcı olacaktır. Sanayi

Şuan ki durumumuzun muhasebesini yaparken nasıl olup ta 1400’lü yıllara zirvede girip 1700’lü yıllarda büyük bir hızla çöküşe geçtiğimizi derinlemesine analiz etmeliyiz. Tarih eğer ders alınırsa asla tekerrürden ibaret değildir.

https://1000kitap.com/akis

Derin okumalar için tavsiye;

  • MODERN ORTADOĞU TARİHİ – JAMES L. GELVİN